24 Kasım 2017 Cuma

Onbeşinci gün : Orman Şoku

-spoiler-
argo içerir az çok.
-spoiler-

Günaydın.

Nick elindeki çalı meşalesine güvenmek zorunda, çünkü Jim ayağı sakatken yemek bulmak konusunda ona yardımcı olamayacak.

Karanlıkta ormana girdiğinizde çok dikkatli olmalısınız çünkü kısa süre içinde etrafınızdaki ağaçların birbirine çok benzediğini fark edip yön duygunuzu yitirebilirsiniz. Duyduğunuz sesler, aldığınız kokular fark ettiğiniz ufak kıpırtılar ve sık bitki örtüsünün yarattığı kuşatılmışlık duygusu paniklemenize ve hatta başınızın dönmesine yol açabilir. Bu olaya orman şoku denmektedir.
Sabah kurduğu kapana ulaşmak için yaklaşım bir buçuk dakikaya ihtiyacı var. Henüz kapana ulaşamadı ama meşalenin yarısı tükendi bile.

Geri dönüş yolunda meşalesinin tükenmemesi için hızlanıyor. Bu sayede hem oluşan rüzgar alevi hafifletecek hem de daha fazla yol kat edebilecek.

Işte kurduğu kapan! Bir kaplumbağa ve bir küçük kirpinin içinde olması sevindirici! Ama çok hızlı davranması lazım. Artık çok az vakti var.

Işte kamp ateşi. Nick hemen yavaşladı. Bu sayede Jim'in 3 dakikalik orman macerasında götünün büzzük attığını anlayıp sabaha kadar kendisiyle daşşak geçmesini engellemiş oldu.

Deniz piyadesi eğitiminden kalan bilgilerini kullanıyor ve bacaklarını yengeç gibi yana açarak koşmaya başlıyor.

Bu sayede baş dönmesiyle başa çıkması daha kolay olacak.

Ormanda motivasyon herşeydir. Arkadaşınızın sizi aşağılaması hayatta kalma ihtimalinizi hatırı sayılır seviyede azaltacaktır.

Çifte Kurtuluş un bir sonraki bölümünde : Zürafa nın düşkünü çorap giymez kış günü / Nick ilk defa patlıcan yiyecek.

TRT de yayınlanan Dual Survival isimli programdan bir kesit aktarmaya çalıştım. Ne kadar uğraştıysam da yukarıda geçen olayların dahil olduğu bölümün videosunu bulamadım. O yüzden baştan yazdım. Biraz bozdum haliyle. Teşekkürler.

Neden böyle bir giriş yaptım peki? Durun anlatayım. Onbeşinci günüm gayet sıradan bir gün oldu. Fakülteden biraz uzaklaşıp Grab çağırmayı planlıyordum. Öyle daha ucuz oluyor. Bir de baktım ki sevgili danışman hocam Siti Norul Huda binti Sheikh Abdullah arabasıyla fakülteye geri dönüyor. Sanırım birşeyini unuttu.

Neyse ben menzile varınca Grab in düğmesine bastım. Ama makine bana şoför bulamadı. Can sıkıcı bir durum. Okuldan geç çıkmanın sinir bozucu yanları. Doktora öğrencisiyiz ya, çok çalışacağız ya. Malum kafalar. Arkamdan "Bidiğ" diye bir ses işittim. Bu benim ismimin Malayca telaffuzu oluyor. Hemen geri dönüp baktım. Bir de ne göreyim. Sevgili danışman hocam Siti Norul Huda binti Sheikh Abdullah! :)

Hocalarımı daima sevmişimdir. Birşey öğreten ve komplekssiz olanlar tercihimizdir tabi. Hocamız ise bambaşkadır. Sabah laboratuvara gelir ve yemek getirir. Akşam gelir size proje buldum, burs buldum, hibe buldum der. Öğlen gelir konferans var, bedava içecek var gelin yumulun der.

Sen bir ana, sen bir baba, her şey oldun artık bana. 
Okut öğret ve nihayet, yurda yarar bir insan et.

Atladım arabaya, hoca beni trene kadar bırakacakmış. Trenle gitmek daha ucuzmuş. KTM [0] diyorlar adına. Şehirlerarasıymış. Bir çeşit banliyö treni. Hemen KTM e bindim binlerce teşekkür edip. Yolda hep teknik konuştuk o yüzden o ayrıntıları geçiyorum. KTM güzel. 4 ve 5 inci vagonlara erkeklerin binmemesini rica ediyorlar. Koc Wanita. [1]



Ben zaten bir durak gideceğim abi takılın. Bindiğim durağın adı UKM KTM. Bir iki duraklık bir yol benimkisi zaten. İnince dedim bir navigasyonu açayım da evden ne kadar uzaktayım anlayayım. 45 dakika yürüme mesafesi diyor. Bir daha bakınca fark ettim ki inanılmaz uzun dolandırıyor bizi bu KTM.

Böyle kulağı tersten tutma misali yollara alışkınız. Ama bugün eve erken gitmek istiyorum. Sarımtrak suratın masumiyetini özledim. Kuzeyli Kadın beni merak etmeye başlamıştır bile. Eli kulağındadır mesaj atabilir her an. Hızlı olup onu şaşırtırsam mutlu olacağım. Bu tarz küçük başarılar peşinde yedim ömrümü. Eminim bana "Geldin mi? A ne çabuk." dediğinde göğsümün nasıl bir gururla dolduğunu bilmiyordur. Ama bu böyle.

Tren istasyonundan çıktım. Baktım çıkışta UKM in amblemi var. Dedim madem bizim okulun arazisi burası, gideyim sorayım şu bekçiye, eğer yasak değilse bu arazi içinden gideyim. Kestirme olur. Adamla konuşmaya başladım. Orta yaşını geçmiş kafa sinekkaydı traş. Esmer mi esmer bir hintli abimiz. Kalın bir aksanı var. Ama zaten ingilizce konuşup yabancılara kendini kanıtlama peşinde değil öyle.

"Ben UKM öğrencisiyim. Şuradan geçebilir miyim yürüyerek? Yoksa yolum çok uzayacak." diye sordum. Kurallar var tabi. "Yok yok." dedi. Şuradan azcık yürü, koruluğun içinde bir köprü var ona tırman hemen sizin evin oraya çıkacaksın." Ne korusu lan? Herhalde bu eleman pek kelime dağarcığı olmadığından çalıya koru dedi. Neyse çalının içinden geçtim. Yorgunum biraz. Arkamdan bağırdı, yok yok sola dön sola sonra düz git sonra tırman falan. İyi tamam.

 Part 2

Sola dönünce bir patika gördüm. Etrafıma baka baka patikayı takip etmeye başladım. Birkaç gündür yağmur yağmadı. O yüzden baya kuru zemin. Bu iyi. Kötü olan ise, patikanın yavaş yavaş ormanın derinliklerine götürmesi beni. Ben yürüdükçe yol daraldı, ağaç dallarından bir tavan oluştu ve gök ile arama perde çekildi. Adımlarımı sıklaştırmaya başladım, zira içimden bir ses, eve erken gelmek için çıktığım bu yolda baya zaman kaybedebileceğimi söylüyordu.

Bir de dışardan gelen sesler var tabi. Maymun mu desem kuş mu desem bilemediğim bir takım inlemeler, çığlıklar ve daha nicesi. Malezya'ya geleli 2 hafta olmuş, ormanın ortasındayım resmen. Akşam vakti de girmek üzere. Akşam vakti Dangae hastalığına yol açan Aedis mikrobunu taşıyan özel bir sinek dolaşırmış sulak arazilerin yakınlarında. Hızlı ilerlemeye, bir başka değişle topuklamaya başladım. Tam olarak korktum diyemiyorum. Sanırım eve sağ salim ulaşma, ailemi yalnız bırakmama içgüdüsü şuan korkudan çok daha baskın.




Hava iyiden iyi kararmaya başlamıştı ki demir bir kapıya rastgeldim ormanın içinde. Patika burda sona erdi. Kapının yanında boşluk var. Biraz tutunup biraz kaykılarak düşük bankete sırtımı verir kapından kendimi sallandırarak karşıya geçtim. Biraz daha yürüyünce büyükçe bir açıklığa vardım. Bu arada hep navigasyona bakıyorum. Şarjım 63 falan. Büyükçe bir "açma" ya çıktım.

 

Burda karşıma üç ayrı yol çıktı. Biri güneye gidiyor. Bandar Seri Putra, Bukit Makhota gibi mekanlar orda. Biri Kuzeye gidiyor. Doğruca UKM e. Biri de Batıya gidiyor. Bense doğuya gitmek istiyorum. :/ Burdan herhangi birine ulaşmam bir saatten fazla zaman alır. Karanlıkta ormanın içinde kaybolmayacağımı varsayarsak tabi. Şarjım biter, navigasyon kapanır. Game over. Telefonla hanımı yahut polisi, belki de hocamı ararım şarj bitmeden önce. Yerimi haber veririm. Azami 10 saate bulurlar beni yoldan ayrılmazsam.

Hastalık kaza bela olmazsa 10 saat aç susuz dayanılır sorun yok. Ama belki de telefon kapanır. Ben eve gelmeyince hanım sabah erkenden okula gidip hocamı bulur. Beni sorar. KTM den sonra kaybolduğum anlaşılır sorgularlar etraftakileri. Kel adam beni ormana gönderdiğini söyler mi? Bence söylemeyebilir. Eğer ölürsem başına bela olur verdiği salakça tavsiye çünkü. Düpedüz yabancı öğrenciye sabotaj uygulamakla suçlanır. En iyi ihtimalle işsiz kalır. Belki de sabotaj yaptı? O da olabilir. Sonuçta cesedimi de bulsalar temiz bir şekilde bulurlar biiznillah. Sarı saçlı yeşil gözlü adamın minik yüreği çok acır ama. Eve gitmeliyim. Aslında pek de öyle ölünecek bir durum yok manyak hayallerin sırası değil. Hintli bekçiye ağır sövmeye başladım. Bu perişanlıkta benim payım olduğu kadar onun da payı var.

İşin komik yanı şu, hemen yanıbaşımda bizim eve giden bir otoyol var, o da bir üstgeçite çıkıyor, trenin üzerinden geçen bir köprüye yani. Ama nasıl teller döşemişler nasıl uğraşmışlar millet çıkamasın dışarıya diye. Hayret edersiniz. Gerçi burada söz konusu millet maymun milleti sanırım. UKM maymunları enteresan hayvanlar. Toplumdan ne kadar tecrit edilirlerse o kadar iyi.




Dedim bu tellerin illa ki bir yeri vardır delik. Bir süre tel örgüler boyunca batıya doğru takip ettim yolu. Hedefimden uzaklaşıyorum ama olsun en azından bir kurtuluş imkanı sunuyor. Sunmadı. Teller sağlam. Tellerin dibine gelmek için de karanlık ağaçların altına girmek gerekiyor zaten onu da bir kere  yaptım. Böcek olur sinek olur sokar hastalanırsın. Maymun olur üstüne basarsın ciyaklar yardım çağırır aşiretçi oluyormuş bunlar mazallah.

Yapacak çok birşey yok. Koşa koşa geldiğim patikaya seve seve geri döneceğim. Telefonuma bakıyorum. Navigasyonu kapatıyorum. Ve telefonun led lambasını, belki de son anlarımı videoya almak amacıyla açıyorum. Gittiği yere kadar :




---
[0] : Komuter Link
[1] : Kadınlar Koltuğu

5 yorum:

  1. Gardaş anlaşılan sonuç olarak eve varıp bu yazıyı yazdın:) yolu başarı ile tamamladığın kısmı da yaz bence, o patika seni eve götürdü mü, 3 yoldan hangisini tercih ettin:) bir daha aynı yola girmek isteyen olur belki:) çok geçmiş olsun bu arada:) daha lazımsın bize kendine dikkat et

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de senin okumanı bekliyorum pis alıştırdın gardaş. :D Güzel duaların için teşekkür ederim. Cümlemizi kazadan beladan korusun Allah :)

      Soruların için : abi videoyu niye izlemiyorsun o.O

      Sil
  2. itiraf edeyim video olduğunu telefonda fark edemeden yoruma geçmişim karanlık bir fotoğraf acaba nedir dedim ama birley göremeyince üstüne gitmedimdi :D derhal izliyorum filmin sonunu :D

    YanıtlaSil
  3. videoyu izleyince keşke tren istasyonunda sorsaydın birine diyesim geldi.. sanırım o üsttek yol da aynı şekilde istasyondan görünebilirdi, yön karıştırmadan hızlıca gidebilirdin.. bu kadar geç saatlere kalma bi daha, merak edenler oluyor :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir ay öncenin toyluğu abi öyle diyeyim. Üstteki yol dediğin gibi net görünüyor. O zaman da görünüyordu, biraz da o yola ulaşmaya çalışıyormuşum ama anlamamışım o acemilikle işte. :)

      Bu arada o tırmanıştan daha kestirme bir yol olmadığına dair garanti verebiliyorum artık gelecekten bir haber bu. *-*

      Merak edenlerin eksik olmasın abi. :D

      Sil

107 inci gun : Malezya

Malezyaya yolunuz düşerse günün birinde, karşınıza çıkan ilk kedinin üzerine yürüyün. O da sizin üzerinize yürüyecektir. Geri çekilirseniz ü...