21 Aralık 2017 Perşembe

107 inci gun : Malezya

Malezyaya yolunuz düşerse günün birinde, karşınıza çıkan ilk kedinin üzerine yürüyün. O da sizin üzerinize yürüyecektir. Geri çekilirseniz üzerinize koşabilir bile.

























Geldikten kısa bir süre sonra fark edeceksiniz ki, Malezya nin hayvanları bizimkilerden en az beş altı kat daha akıllı, cüretkâr ve tecrübelidir.

Bunun sebebi üzerine biraz kafa yordum. Cevabım her zamanki gibi hava durumuyla alakalı. Burdaki canlılar bir gün olsun tatil yapmıyorlar. Günü geçtim, geceleri bile 26 derece burada. Isteyen hayatını yaşar yani. Yaz kış gece gündüz derken burada vahşi yaşam, sınırlarına dokunamayacaginiz, içine girmeye cüret edemeyeceğiniz bir hal alıyor. En azından şimdiye kadar ormanda şöyle bir gezinti yapalım da bir nefes alalım diyen kimse görmedim. Sanki çıt var ormanın çevresinde var ya görseniz şaşarsınız.

Maymunları izleyin. Yemeğinizi çalmak için onu bir köşeye bırakmanızı bekliyor olacaktır. Yahut karşıdan karşıya mahallenin kabadayısı edasıyla geciyordur. Belki bir elektrik kablosu üzerine sallana sallana yuruyordur. İnsanların adina evrim diyerek övünüp durdukları şeyle dalga geçercesine.



 Bir ejderi takip edin sonra misal. Ben ejder diyorum da semender diyenlere de saygım var. Malaylar Biawak diyor. Nasıl da gergin bir derisi, nasıl temkinli ve hesaplanmış adımları ve nasıl da enteresan bir dili var iyice bakın fırsatını bulursanız.



Sonra bu heyecanı paylaşmak için umutla etrafınıza bakinin. İnsanların sizi 'Ne yapıyor lan bu değişik' diyen gözlerle izlediğini fark edeceksiniz. Fakat ne gam! Sizin için akıl almaz derecede enteresan olan şeylerin onların hayatının sıradan birer parçası olduğunu bilirsiniz siz. Yağmur ormanlarının, tropik meyvelerin ve egzotik hayvanların onların gözünde alışılmış şeyler oluşu ilminizde muamma değildir.

Part 2

Kuzeyli Kadın ev taşıma hazırlıkları yapmaya başladı. Bu arada ateşli gecelerin ardından Sarımtrak Gunesimizin bir küçük dışı var artık! Annesi, parmağını ısırdığı bir sırada jilet gibi bir şey hissettiğini söyledi geçen gün, kontrol edeyim dedim ben de. Acıtıyor var ya şaşarsınız. Saçları da iyice uzadı. Son üç günde üç kez malay genç kızlarının ve kadınlarının saldırısına uğradı. Onlarca dakika süren gülüşme, mıncıklama ve öpüp koklama nöbetlerinin ardından ellerinden güçlükle kurtarabildik oğlumuzu. Allah yardımcısı olsun imtihanı çetin olacağa benziyor.

Evimizi Bangi Avenue adlı zenginler diyarından Bandar Baru Bangi'ye taşıyoruz. Bandar Baru Banyyi diye okunuyor. Gunneyi bilenler beni anlayacaktır. Yeni Bangi Şehri demek oluyor. Neden taşınıyoruz ki?

Hiirisvay.
 
Türkiye'deyken bir iş teklifi almıştım. Malezya'ya gelince bizim okuldan bir hocanın şirketinin bir bayisini buraya açacaktım. Plan buydu. İşin ne olduğunu pek anlamamıştım. Maaş olarak iyi bir rakam istedim ama iş tanımı pek sağlam ve belirgin değildi. Hocanın bazı sözleri da baya şüpheliydi.

 Geliştirici mi olacağım yönetici mi satıcı mi belli değildi. Bir çinliyle yahut malayla ortaklık yapıp bir şirket kurmam gerekiyordu. Ama aynı zamanda ilk dört ay bir yazılım gelistirecektim. Fakat bir takım kurup insanları ise alıp onları da calistiracaktim. Ve bütün bu insanların Javascript Developer olması gerekiyordu. O ne demekse.

 Örneğin İsviçrede bir üniversite kurdum diyordu ama üniversite ortada yoktu. Ya da misal ben bir benzeri olmayan proje yaptım : göz kapaklarının hareketlerinden ve konumundan insanın uyku düzeyini anlayıp sürücüyü uyaran ve müdahale eden bir sistem falan diyordu halbuki söylediği şey 15 sene öncesinin teknolojisiydi. Üniversitede dersten nasıl kaçtığını, sonra hocaya yalan söylerek herkesin ortaklaşa aştığı derse nasıl geri dönmeye çalıştığını ve kovulduğunu anlatıyordu çalışanlarına. Deli diyordu kendi hocası arkasından vesaire. Ama yine de para güzel geldi. Kabul ettim.

 2 ay sonra ne ben ona iş yapabiliyordum, ne de onun bana maaş gonderesi vardı. İş yapamıyordum çünkü sürekli adamı eleştirmekten saygımı yitirmistim. Hoş arkasından konuşmak değildi yaptığım. Kuzeyli kadın öyle pek gıybet dinlemez zaten sağolsun. Kafamın içerisinde eleştiriyordum sürekli. Saygı duymadigin kişi için de calisamiyorsun. Telefonda bile olsa efendim diyemiyorsun.

 Bir süre sonra bu adamın beni kullandığını/kullanacağını, benim de oyunu onun kurallarına göre oynamam gerektiğini düşünmeye başladım. Ben de onu aldatmaliydim? Hak ediyordu bunu. Hem paraya ihtiyacımız da vardı. Insan cok hizli savruluyor be ya.

Iyi de, yapmadığım bir işten, kıymetine inanmadığım bir ürünün satışından, saygı duymadığım birine verdiğim hizmetten kazandığım parayla mi buyutecektim oğlumu Sarı Mangonun Müdavimi Küçük Ağızlı Pencuri ve Limau Kasturi böyle mi doyacakti?

Darlanmaya başlamıştım. Uzun süre yazı da yazamadım siz de biliyorsunuz. Üniversitedeki işler ve diğer şeyler. Bu arada bizim patron da kulak zarı patlamasına düçar olmuş. Iltihap yapmış. Onu almışlar ameliyatla. Öyle de 15 20 gün geçti zaten. Sonra aradım artık maaşı istediğimi söyledim. Iki gün sonra yatırdı. Eksik yatırdı tamamını istedim. Tam yatırdım dedi. Kur değişti dedim.


Türk parası hızla değer kaybettiğinden adamın planları tepe taklak olmuştu. 4 verip 5 almak gibi bir planı vardı. Oysa şimdi bizim paramızla Malay parası denk olmuştu. Olsun ben paramı yine de istedim. Hak ettiğimi tam hissedemiyordum ama o da hak etmiyordu. Beni aldatacakti. Aldatirdi aldatıyordu. Komik hatalar yapıyordu konuşurken inanmadığı şeyler söylüyordu.

 Eve gidip Kuzeyli Kadına bu işten istifa etmek istediğimi söyledim. Başka bir finansal dayanağımız yoktu. Tek gelirimiz bu işti. Tek sermayemiz de Kuzeyli Kadın in bileziklerinden ve geçmiş birikimlerinden oluşuyordu hepsini ailemize serdetmisti. "Haram para yemeye başlamaktan korkuyorum" dedim. Bu adamın söylediği işleri yapamadım. Bir şekilde altından kalkarım. Yaparım çözerim 3 ay süre verdi ordan burdan hallederim, beğenir kabul de eder bir şekilde ikna ederim ama Ich fuehle mich nicht wohl weisst du?*"Sen bilirsin." dedi.

 Ağır yüktür. Kemik catirdatir. Bir gün sonra adam bütün projenin altyapısıyla, dokumantasyonuyla beraber kendi private bulutuna aktarılmasını istedi. Yaptım. 3 4 saat sonra mesaj yazdı "Bu kadar mi?" diye. Evet dedim. Söylediğim çoğu şeyi yapmamıştım. Nasılsa iki ayim daha vardı projeyi bitirmek için ve kendimi de kanitlamistim. Eksik olduğunu biliyorum, siz bana maaş göndermeyince ben de çalışmayı bırakmıştım. Ama şimdi maaşı gonderdiginize göre ben bunu hak etmek için canla başla çalışacağım dedim.

 Yok dedi bundan sonra seninle çalışmayalım. Tamam hocam siz bilirsiniz dedim. Ben size yine de eksik kısmı göndereyim. Yok dedi gönderme. Bizim projeye ihtiyacımız yoktu biz senin gelişimini görmek istedik. Dedi. Birden böyle üçüncü çoğul şahısla bahsetmeye başladı kendinden whatsappta. İş yapacak adam lazım bize çünkü dedi. Dokundu o laf. Çünkü beni madem işten çıkardın, bir de niye aşağılamaya çalışıyorsun değil mi ama?

 Ben de Bundan bir kişinin iş yapıp yapmayacağını gözlemlemek istediğinizde maaşını 20 gün sonra yatirmamaya özen gösterirsiniz hocam dedim. Yani "Ben kötü bir çalışan olabilirim. Ama sen de adam değilsin." demiş oluyordum bir nevi.

Sonrası enteresan. Hakkımızı helal etmek konusunda olumlu düşünürken fikrimizin değişmesine sebep oldu. Hakkımız helal değil sana falan yazdı. Bak hala üçüncü tekil şahıs. Hey Allahım. Ama adamin ici o hakk hukukla soguyacak bir ic degildi sanirim.

Nihayetinde patron çıldırdı. Iki kere aramış duymamisim. Yaptığın espri hiç hoş değil yazmış. Espri değil gerceklerdi bunlar dedim. Aradım bağıriyor cagiriyor. Telefonu ters tutup ben de surekli bogus konusmaya basladim. "Naa Nani Naa Naa" der gibi ama daha mantikli cumleler.

"Kendime not." Diye baslayarak ses kayit cihazini calistirirlar ya filmlerde, iste oyle tutuyorum telefonu. "Sakin ol, hepsi gececek, neden bagiriyorsun ki? Beyefendi, bagirirsaniz anlasamayiz" tarzi gicik seyler soyledim galiba :d

Baya bir avazı çıktığı kadar bağırıyordu çünkü. Artik hoca ogrenci iliskisi de kalmamisti haliyle. 10000 km öteden kim kime bağırır ki bu neyin öfkesi böyle birader. Ağır konuştum sanırım biraz.

Yine de altta kalmak istemedim. Dedim Ne kıymetli paran varmış. Al paranı tepe tepe kullan. Hesabın bende var gönderdiğin maaşı da kurusu kuruşuna yolluyorum.Yolluyorum, cunku sen bana bagirarak, "Daha zengin oldugum icin ustunluk bende, ustunluk paradadir." demis oluyorsun. Ben bunu kabul etmiyorum.  Isten ciktigim halde ustelik. Hos calisanin olsam yine bagiramazsin ama iste calisandan calisana degisir.

GÖNDER GÖNDER! diye bagırıyordu. Orası biraz komik oldu. Gondericem ulan senin haram ettigin parayi napayim. O turden paralari ait oldugu yerde gormek isteriz.

Sonuç şöyle oldu: Ben bu adamın parasını geri gönderdim. Verdiği 1400 liraya Türkiye Cumhuriyeti Devleti ziraat kredisi borcuma mahsuben elektronik hacizle el koydu. Ve o şüpheli para evimizden hızla uzaklaştı. Hem de bize tek bir kuruş harcamak nasip olmadan. Elhamdulillahirabbilalemin.

Eve gittim. Kuzeyli Kadına olanları anlattım. "Sağlık olsun." dedi. "Zaten ayrılmak istiyordun." dedi. Sarı Sarı Parlayan Ipek Gövdeli Adam gülümsedi. "Aiihhgiuuu" dedi yanlış hatırlamıyorsam. (Burasını uyduruyor olabilirim. Ama yakıştı hikayeye.) Guluyordu gulmesine ya, benim de, Kuzeyli Kadinin da icine dert olan bir mevzu vardi. Bu yuzun hep gulmesi icin bizim bir sekilde kaynak uretmemiz gerekiyordu. O aksam bu husustan bahsettik. Fikirler yaptik baya bir. Bir is kurmaya karar verdik. Basina da Kuzeyli Kadin gececek insallah. Yakinda onu da anlatirim.

Babam senelerce, özellikle 90larin berbat dönemlerinde, memur ve akademisyen maaşının dip olduğu dönemlerde hepimizi özel okula gönderdi. Detaya giremiyorum rakamlari cok hatirlamadigim icin, ama bazi imkansiz matematiklerin dondugunu anlayacak yastaydim. Nasıl yaptığını uzun süre anlamamıştım. Yani tamam sıklıkla eline ikiye katladığı bir kâğıdı alıp bütçe hesabı yapardı her baba gibi ama yani onunla bitmez ki bu iş. Sonra baktım sabahları kalkıp Vakıa suresini okuyor.

Tabi bizde de benzer durumlar hasil olunca, benle Sarı ve Çıplak Imam da okumaya başladık. Ama imam efendi 57 ayetten sonra yorulup uyuyakaliyor yahut sızlanmaya baslıyordu. Olsun biz de iki parça halinde okuyorduk.

Üçüncü günün safaginda bir mail aldım. Temmuz ayından beri beklemekte olduğumuz aklımızdan çoktan çıkmış bir mevzudan havadis. Yüzlerce kişinin başvurup bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kişiye nasip olan bir bursu kazandığım yazıyordu. Turkiyeye bedava ucak bileti veriyorlar her sene. Her ay burs veriyorlar 3 sene boyunca. Saglik sigortasi ve en onemlisi: donemi 6000 lira olan okul parasini oduyorlar. Allahuekber Kebira.

Boyle guzel haberler vardi. Ama mart ayında başlayacaktı ödeme.

Bir hafta sonra 9 çocuk anası, bölüm başkanı bilgisayarla görü mütehassısı hocam Doç. Dr. Şiti Norul Huda binti Sheikh Abdullah beni Graduate Research Assistant olarak fakülteye teklif etti. 2000 lira maaşla ise başladım 3 aylığına. Burs yatmaya başlayana kadar. Velhamdü lillahi kesira.

Sonra döndü dolaştı olay bizim ev fiyatlarına geldi dediğim gün, arkadaşım Abbas Salımı Zaini denen güzel insan, beni aldı üniversite lojmanı başvurularına götürdü. 1150 lira verdiğimiz daireden çıkıp 620 lira vereceğimiz bir daireye tasiniyorduk. Sübhanallahi bükraten ve esila.

Su bir aydan kendime çıkardığım dersler :

İçine sinmeyen ise parası şartları ne olursa olsun evet deme.
Büyüklerin usullerini hafife alma.
Rızkın kimden geldiğini unutma.
Allaha kurban olayim.
Herkesin tavsiyelerini dinle, musavere sunnettir. Ama kimsenin etkisinde kalma.
İnsallah hersey cok guzel olacak.
Malezya cok guzel de, ben bulgur pilavini, kisiri ve mercimek koftesini ozledim.


Arz ederim.


* Kendimi tam hissetmiyorum, anlatabildim mi?

2 yorum:

  1. Bedir baba seni okuyoruz. Sizi seviyoruz. Motivasyonun bol olsun. Yazmalara devam (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her yazıdan sonra böyle diyordum ki, ulan nolurdu blogger şu sayfaya bir de şehir istatistiği ekleseydi de, Van'da bizi bilen dostum okumuş mu görebilseydim. Gerçi ek kütüphanelerle olmayacak iş değil ama şimdi yepyeni aklıma geldi. Gerçekten motivasyonum bol oldu. Gönlüm şen oldu.

      Yom vereyim sultanım.
      Hani dediğim bey erenler,
      Dünya benim diyenler,
      Ecel aldı, yer gizledi, Fani dünya kime kaldı?
      Gelimli, gidimli dünya, Son ucu ölümlü dünya..!

      Bizi sevmeye devam edin. Biz de sizi çok seviyoruz.

      Sil

107 inci gun : Malezya

Malezyaya yolunuz düşerse günün birinde, karşınıza çıkan ilk kedinin üzerine yürüyün. O da sizin üzerinize yürüyecektir. Geri çekilirseniz ü...