10 Ekim 2017 Salı

Dördüncü Gün : Jurassic Park



Pazartesi, yani büyük gün geldi çattı. Bundan uzun zaman önce başlayan Malezya'da tahsil maceramın Malezya ayağının başlama zamanı. Ve ben hala hastayım. Kafam davul gibi ve boğazım kuru. Burnum ilk fırsatta havlu atmış olacak. Nefessiz kalmak da öyle pek iyi gelmiyor öteden beri. Neyse iki tane Nurofen çakalım. Çok ses etmeden yola koyulalım.

Hocanın yanına gideceğim hafiften heyecan var. Üniversitenin ilk yılında Kanal D'ye İsmet Özel'i konuk etmişlerdi. Ben ilk programın tekrarını izlememiştim. Ahmet Turan Alkan ile olanı hani. Alevilik üzerine konuşulacağını söyledi arkadaşlar. Kendi sesinden "Alevilik İlkelliktir!" dediğini duyduğumda çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Tavır tamam. Jestler mimikler bakışlar hepsi tam bir cengaver. Kafaya vura vura konuşuyor tam beklediğimiz gibi. Ama onca kitabını okumuşum hep böyle kalın sesli hayal etmişim ya, "ilkel" derken çıkardığı "i" ve "e" nin tizliği hiç kulağımdan gitmiyor, ona çok şaşırmıştım. Felaket gaza gelmemize engel olmamıştı bu ayrıntı, o başka. Etüt arkadaşım Çağrı, "Eski komünistlerden sesi kalın olan kim var ki abi?" demişti. Kalın sesliliğin de ideolojisi oluyormuş herhal. Bunları anlatmamın sebebine geleceğim tahmin edemeyenlerden sabır rica ediyorum.

"34 dakikalık bir yürüme mesafesi, saat 9 da evden çıkan sağlıklı bir insan için çok mesele değil" diye düşündüm Google Maps e bakınca. Yanımda kadın yahut çocuk olmayınca ulaşıma çok fena pintileşebiliyorum. 3-5 liradan tasarruf için ölümcül mesafeler alabiliyorum var bu. Ama bu pek de öyle değil. 2.5 km var yok. Herşey yolunda gidecek eminim.

12 dk sonra.

Öğlene daha 4 saate yakın var. Ama güneş tam tepemdeymiş gibi hissediyorum. Son 4 dakikamı otostop yaparak geçirdim. İşe yaramayacak. Yola devam edeyim en iyisi. Heh. İlerde bir araba durdu. Serap değil. Evet bir Perodua sola çekti. [0] Beni almak için durduğuna inanasım pek yok aslında. Ama deneyeyim şansımı.

Yanına vardım ve pencereden şöyle bir baktım sanki içinde biri var mı merak etmişim gibi. Yoksa Otostop gibi bir niyetim yok yani. Adamcağız telefonunda birşeylere bakıyor. Beni gördü. Başımla selam verip ilerledim. Nasip. Ama o da ne. İleride bir daha durdu. Ön kapının penceresinden içeri atlamamayı güç de olsa başardım. Yavaşça arabaya binip "Selamaleyküm." dedim müteşekkir bir gülümsemeyle. "Nerelisin", "Maşallah!", "Erdoğan?", "UKM" [1] gibi birtakım anahtar kelimeler seçebiliyorum şuan hafızamdan konuşmaya ilişkin. Başıma güneş geçmediğine sevinmeliyim. En son inerken arabanın sahibi abi numaramı aldı, numarasını verdi. Bir ihtiyacım olursa aramamı söyledi. Şimdiye kadar rasgele karşılaştığım Malaylar arasında numaramı isteyen üçüncü kişi oldu bu. Allah razı olsun be.

Malezya'nın ilk 4 üniversitesinden biri bu geldiğim. Arazinin ne kadar büyük olduğunu haritadan biliyorum. Ama üniversitenin kendisine dair bundan öte pek de bir bilgim yok. Kapıda inince ilk göze çarpan şeyi söylemek istiyorum. Ağaçlar. Yeşille yeşilin bir buluşması gibi üniversite. Babamın evdeki bitkilerin saksısına dikine yerleştirdiği hurma çekirdeğinden bir bitki türemişti. Onun makrosu burada. Annemin zamanında pişirmiş ve benim burun kıvırmış olduğum küçük minik brokoli. Onun devasası burada. Baş dönüyor benim hala, gördüklerimden ötürü mü yoksa sıcağın etkisi mi pek çözemedim ama devam.

Navigasyona baktım, bişey anlamadım. Zaten hocanın fakültesinin yerini de bilmiyorum. Okula kayıt yaptırayım önce diye düşündüm. Ne de olsa hocam 11 de buluşalım demişti bana. Şu çeşmenin başına gideyim dedim biraz serin olur. Olmadı. Suyun üzerinde kulak büyüklüğünde bir sinek gördüm ürperip aynen devam ettim. Camiye gideyim dedim. Nirengi noktası olur, ne tarafa doğru gittiğimi anlarım falan diye düşündüm. Halbuki baya baya anlatıyor navi. Beynim gerileyince teknoloji de gerilemiş gibi olmuş demek ki.

Caminin çevresini şöyle bir dolandım. Yapı her yandan "Ben sağlamım." diyor. Dile gelse bu cami, o dilden ilk dökülecek sözcük "UAAAA!" olurdu bence. Aramızda bir yakınlık hissettim. Sığınılacak bir gölgesi de var romantiklik gibi olmasın. Gerçekten serindi gölgesi. Navigasyonu tekrar anlamaya başladım ve yola koyuldum.

Bu caddeyi ful takip edeceğim ve gitmek isteyeceğim yer sağda olacak ve saire. Yemyeşil tepelere, sık mı sık ağaçlıklara, çevre düzenlemesine, asfalta, binaların Almanya'da rastladığım sade ve güven veren beton rengine hayran hayran bakıyorum. Sonra ağacın birinin altında hareket eden bir havyan gördüm. Dikkatle bakınca "AMMMMMAN DİYİM EJDER ULAN BU!" diye konuştum kendi kendime. Bağırarak değil ama harbiden kamera şakasının son sahnesinde konuşan yahut pişmanlık jestlerini tamamlayıcı sözler söyleyen insanların şaşkınlığıyla.

Bildiğini bu Komodo Ejderi falan denen arkadaş var ya, onun kolum büyüklüğünde bir versiyonuydu gördüğüm hemen koştum o tarafa doğru, upuzun diliyle havayı yalayarak uzaklaştı. Bu ne lan Diskoveri Çenıl gibi diyecek oldum ki bir sonraki ağacın üzerinde bir başka hayvan var. Bunun kuyruğu çok tuhaf. "Allah bu nasıl bir kuyruk? Hiçbir sürüngende böyle birşey olamaz nereye geldim lan ben?" derken baktım ki sincapmış. Neyse biraz sakinleştim. Şaşkınlığım yerini yorgunluğa bırakana kadar yürüdüm.

Navigasyonun söylediği noktada hiçbir bina yoktu. Bir durak geri yürüdüm ve ilk gördüğüm binadan içeri girdim. Artık kafa gidikti zaten bende. RPG oynar gibi takılmaya başlamıştım. Baktım insanlar oturmuşlar sandalyelerde sıra bekliyorlar bir kontuar var vs. Sol tarafa baktım, orda da adamın biri koltuğa oturmuş, bir çeşit diş tedavisi oluyor. Üniversitenin medikosu burası banko. Boş bulduğum bir sandalyeye oturdum ve yanımdaki kardeşe uluslararası öğrenci merkezinin nerede olduğunu sordum doğrudan. Bilmediğini söyledi. Numara vardı, "Ben Malayca bilmiyorum sen konuşsan olur mu?" dedim uluslararası öğrencilerde sık görülen bir ihtiyaç dilencisi tavırla. Hayır "Ulan aradığın yer uluslararası öğrenci merkezi, İngilizce bilmeyecekler mi?" dese adam, löpçük gibi kalıcam afedersiniz.

Ama o, "Benim sıram geldi." dedi elindeki sıra numarasını ve kontuarı göstererek. Hemen geliyorum manasında bir hareket yapıp gidip geldi. Sonra telefonda konuştu benim için. Sonra bana döndü. "Ben bugün boşum. İstersen sana oraya kadar eşlik edebilirim." dedi.

Şimdi şunu bilmek lazım bu noktada. Kampüs dediğin kampüs değil Belgrad ormanı. Hem yeşilin yeşille buluştuğu bir yer olması açısından, hem de büyüklüğü. Harita öyle iki parmakla kaydırarak bitmiyor benim telefon ekranında. Hava sıcak. Adam hasta. Haydaa. Reddedilecek bir teklif de değil. Çünkü vakit sıkışmaya başladı. İlk buluşmaya geç kalmak da istemem doğrusu.

Bu muhabbet çok uzun sürer. Kısa keseyim. Muhammed Shariyal denen adam oğlu adam bena 3 saat boyunca üniversiteyi tanıttı, Hocamın yanına götürdü beni, ben hocamla görüşürken bekledi yine baya bir süre, kayıt işlemlerinin olduğu binaları sırayla tanıttı bana ve bunların hepsi kampüsün bir başka ucunda desem yeridir. Yemekhaneye gittik öğle yemeğine illa "Sana yemek ısmarlayacağım" diye tutturdu. Kuzeyli Kadın'ın ve Sarı Bedeni Daima Mamaya Hasret Olan Adamın evde olduğunu, onlar yemek yememişken yemek istemeyeceğimi söyledim. "Öyleyse onlara da yemek al eve götür benden olsun. Mümkün değil bırakmam itiraz istemem." dedi. 20 ringit tuttu yemek. Neyse ki meyve suyunu sevmediğime inandırdım ve yalnızca su almaya ikna ettim onu.

"Çok yordum seni." dedim. "Yük oldum." diye ekledim. "Olsun." dedi Shariyal. "Ben de senin geçtiğin yollardan geçtim ve bana yardım eden olmamıştı." Allah razı olsun. Ne diyeyim ki ben sana.

Araya birçok şey girdi, hocamla görüşmemi anlatamadım. Onu da ekleyeyim. Siti Norul Huda binti Sheikh Abdullah'ın çok ince bir sesi var. Çok neşeli bir insan. Çok akıcı bir muhabbeti var. Maillerden tanıdığım hocam her ne kadar müşfik de olsa son derece ciddi ve düzenli bir insandı. Sesini duyunca o inceliğe şaşırdığımı söylemem lazım. Çok şeyden konuştuk. Malezya'ya gelmek uğruna neden işten istifa etmeyi tüm gemileri yakmayı göze aldığımdan tutun da Maymunlardan korunmak için takıldığı söylenen pencere parmaklıklarının asıl amaçlarına kadar. Onlar belki başka bir blog post un konusu olur.

Burda asıl söylenmesi gerekeni bana zamanında Mahmud Nawar isimli Mısırlı arkadaşım söylemişti. "Malezya'ya gitmeden önce niyetini tazelemen gerekli. Bunu sakın unutma. Bu çok önemli."

Unutmadım. Ama niyet tazelemek nasıl olur onu da bilemiyordum. Dr. Huda bugün bana "Evini kur ve ailenle rahata kavuş bir an önce. Sonra çok sıkı çalışmaya başlamamız lazım." deyince, niyetimin ne olduğunu hatırladım birden. Allah razı olsun.

Part 2

Saat 2 gibi eve vardım. 2.30 da evden çıktık. Sarı Saçlarında Güneş, Yeşil Gözlerinde Kaygı Olan Mağdur Adamın artık bir arabaya ihtiyacı olduğunu söyledi Kuzeyli Kadın. IOI City Mall a gidilecekti, ama ondan evvel de bir eve bakmamız gerekiyordu. Ulan yine uzun bir gün.

Gittik Grab ev mekanına. 9 dakika erken varmıştık. Kuzeyli Kadın emlakçıyı aramamı istedi. Ben buluşma saatine kadar beklememiz gerektiğini düşünüyordum. 9 dakika sonra aradım 5 dakika sonra geleceğini söyleyen bir mesajla karşılık verdi. Öyle de oldu. Genç bir adam emlakçı. Japonyada Endüstriyel Tasarım eğitimi almış. Akıcı Japoncası olduğunu söyledi. Sanırım 7 sene falan da o sektörde çalışmış. Sonra bu mesleğe dönmüş. Buralarda [2] emlak piyasasının nasıl olduğunu varın siz düşünün.

Ev yeni renove edilmişti ama keşke dağınık kalsaydı denebilecek bir stili vardı. Müstakil bir ev dizisinin ortasında yer alıyordu. Yan ev aslında bir restoranmış. Gündüzleri çalışıyormuş sadece. Evin iki kapısının anahtarı yoktu, o sebeple gösteremedi bazı odaları emlakçı. Ev sahibi yanlış anahtarları vermişti. Emlakçı gülerek özür diledi. Sempatik bir adamdı. Bu küçük hatalar işimize yaradı. Evi beğenmediğimizi söylemeye çekiniyorduk çünkü. Gizli garibanlık var sanırım bizde. Sonra görüşelim tekrar bu odalara da bakalım falan dedik yarım ağızla. O da anladı sanırım durumu çok üstelemedi "Evet haklısınız bu şartlar altında karar vermek zor olur" gibisinden şeyler geveledi.

Geldik işin alengirli kısmına. IOI City Mall çok uzakta. Ben yorgunum Grab yapmak istemiyorum. Adama bir şekilde bizi oraya yakın bir yerde indirir misiniz diyeceğim. Kuzeyli Kadın "Ay nasıl diyeceksin yaa." dedi. Hemen gaza geldim. Çingenelikle de olsa insan karısını etkilemek için hiçbir fırsatı boşa harcamamalı. Söyledim. "Merkezi bir yerlere bırakın bizi yolunuz üstüyse eğer" dedim. Adam şaşırdı. Düşündü taşındı, gitti evi kitledi geldi. Dedi ki "Ya benim bir başka eve gitmem gerekiyor, satılık o eve benim ilanımı asmam lazım. Eğer arabada bekleyebilecekseniz önce oraya gidelim, sonra sizi IOI City Mall a bırakırım." "TAMAM!" dedim "TAMAM ABİ SÜPER EVET" diye haykırdım içimden. Dışarıdan ise Kuzeyli Kadına özgüven dolu kısa bir bakış attım ve "Öyle yapalım madem bizim acelemiz yok zaten." dedim. Sarı Yanaklarını Yediğim Meleğimsi de pelte kıvamına yaklaşmıştı zaten. Arabanın klimasını yeyince kendine geliverir.

Adam dediklerini yaptı ve kapısına kadar bıraktı bizi AVM nin. Girer girmez en küçük üyemize mama, kendimize de Subway den sandviç [4] ayarladık. Sonra araba aramaya koyulduk. Bebek arabası olan ebeveynlere sora sora girdiğimiz ilk mağazadaki uçuk fiyatlarla yıkıldık. [5] 300 ringit indirim kazandıran üyelik kartını nasıl alabileceğimizi sorduk, 100 ringitlik alışveriş yaparsanız olur dediler. Dedik "Bu arabayı alsak, kartı verseniz ve geriye dönük indirim yapsanız oluyor mu?" güldüler. İncindik. "Olsun" dedik. "Madem öyle, 100 ringitlik alışverişimiz vardı bizim ekistradan zaten." Oyuncaktı, şampuandı aklınıza ne gelirse, 103 ringite ulaşınca kadının yanına gittik. "400 ringit ve üzerine üyelik veriyoruz" dedi. Yanlış duymuşuz ilkin. Çıktık ordan.

Köşedeki diğer arabacıya gittik. Ordan 1200 ringite bir tane beğendik. Ama hemen karşısında aynı markanın biraz daha sade bir modeli var. O da 560 küsür ringit. Kuzeyli Kadın'ın yüzü alarm veriyor. Neden üzgün olduğunu sordum. Rengini beğenmediğini söyledi. Harbiden soluk bir bej rengi neden tercih edilsindi bebek arabasında? Terlemiş atlet rengi bu resmen. Kiri pası da belli eder. Döndüm satıcı hanımefendiye sordum. "Başka rengi var mı?" diye. "Siyah" var dedi. Allah seni yaratarak nasıl bir güzellik yapmış bizlere be abla. Kadın hemen kutudan çıkardı siyahı, açtı taktı birleştirdi çekti uzattı derken voila! Kuzeyli Kadın gülümsüyor.

Gidip para bozdurdum ve diğer malzemelerle birlikte teslim aldık arabayı. Sarı Yaradılışı Arabasına Kontrast Yapan Uykucu Kişi de beğendi. Oh. Alles paletti. [6]

Doğruca otele geldik Grabinen. Sonra ev bakmaya devam ettik. Sarışınlığıyla Kendini Affettiren Adam geç yattı. Anne babalık insana hiç birşey katmasa kendi annesine babasına minnet duygusunu veriyor. Yorgunuz. Ama mutluyuz vallahi.


Not: Üniversite ormanında grup halinde gezen maymunlar varmış.
Not 2: Bir dahaki bölümü kısa yapacam söz gitmeyin.

---
[0] Malezya'da trafiğin akış yönü.
[1] Universiti Kebangsaan Malaysia
[3] Bandar Baru Bangi (Yeni Bangi Şehri) de yani.
[4] İki sandviç 1 Fanta 23 ringit. Bence güzel.
[5] 1200 1500 rm ye normal araba alınır neler oluyor
[6] Herşey yolunda gibi bir laf sanırım. İsviçrede söylüyorlar.

2 yorum:

  1. Güzel insanların karşına bir o kadar güzel insanlar çıkar!
    Bedir'in maceralarını heyecanla bekliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Otomatik olarak kendine de güzel demiş oldun ablacık gözlerden kaçmadı <3

      Sil

107 inci gun : Malezya

Malezyaya yolunuz düşerse günün birinde, karşınıza çıkan ilk kedinin üzerine yürüyün. O da sizin üzerinize yürüyecektir. Geri çekilirseniz ü...