18 Ekim 2017 Çarşamba

Beşinci Gün : Ev



Geç yatmıştım ama şükür erken kaldırıldım. Kuzeyli Kadın beni uyandırırken "Hadi hem bak sen dememiş miydin? 'Az uyumamız lazım. Böyle belki bir ay uyumadan geçireceğiz zorlanacağız biraz.' diye?" geliştirdi argümanını. Böyle insanın cevapsız kaldığı kontrpiye anlarında fark ediliyor aslında evliliğin nasıl bir karar olduğu. Hakkımda çok şey biliyor bu kadın. İstese hepsini aleyhimde kullanabilir. En iyisi onunla çok iyi geçineyim. Hemen fırladım yataktan.

"Aslan kocacım, kaplan insan" benzeri babalamalar duyuyorum. Durum ciddi galiba. Dönüp soran gözlerle baktım. "Saat 11 e randevu aldım emlakçıdan" dedi. Sabah kahvaltı da yapacaktık. Bu demek oluyor ki biraz sonra çıkmamız lazım. Olsun güne erken başlamış sayılmayız bile aslında.

Emlakçı değil de "Private Seller" [0] dedi. Burada şöyle bir durum var. Mudah.my diye bir site var. Alayına giderli bir site. E-ticaret hususunda aklınıza gelebilecek herşeyi yapıyor. Araba, ev, kulaklık, bebek bezi ortaya karışık. İyi de çalışıyor. Emlak için özelleşmiş sitelerden alamadığımız randımanı buradan aldık diyebilirim. Bu konuda kanaatime hiç tereddüt etmeden kıymet verebilirsiniz, zira 3 günde en aşağı 25 emlakçıyla irtibata geçtim.

Ama voleyi benim uyumamı fırsat bilip bilgisayarın başına geçen Kuzeyli Kadın vurdu. Bir de benim ağzımdan konuşmuş ev sahibiyle. Utanmasa "Karım duymadan şu ev işini halledelim çok dırdır yapıyor bilgisayarı hiç bırakmıyor, çok birşey beceriyormuş gibi önüne gelen emlakçıya mesaj yazıyor ama kellim kellim la yenfa." diyecek olmuş. Neyse ki şizofrenik bir durum ortaya çıkmadan çözüldü mevzu. Evi görmeye yine Grab yaparak gittik. UKM ye 10 km.

Grab şoförümüz yine dünyalar tatlısı bir Malezyalı kardeşimiz. Sanki bu adamlara biri bebekken bir aşı yapmış insanlara her gördükleri yerde gülümsesinler, arkadaş olmaya çalışsınlar diye. Tabi bilmiyorum herkese karşı böyle olup olmadıklarını ama bilhassa "Türkiye" cevabını verince "Neredensin?" sorusuna, akan sular duruyor. Çok da samimi bir kardeşimizdi. Hemen "Politikadan hoşlanır mısın?" diye sordu. Haha. Bu doğru cevabı itiraf niteliğinde olacak bir soru. Çevresinden dolanarak cevap vermeye gayret ettim.

"Türkiyede politika sevenler arasında kavgaya neden olduğu için çok dikkatli konuşulur ama taksiye binince politikadan bahsetmek adettendir." diyorum. İyi kıvırdım yine. Çok da hoşuna gitti. "Haha. Napalım bizim meslekte sağda solda trafik çıkıyor, uzun yol oluyor insan konuşacak bir konu arıyor." dedi gülümseyerek. "Nasıl buluyorsun peki Türkiye'yi?" diye sordu. Ekonomik, siyasal, sosyal açıdan ortaya karışık bilgiler istiyordu, ya da ben öyle anladım.

Biz çok geniş insanlar değiliz Türk milleti olarak. Gerilim, cehd, kaygı, mücadele, hırs, merhamet. Ne kadar yaşlandıran his ve huy varsa bizde birikmiş sanki. Türklükten sebep, böyle bir soruyla karşılaştığımda aklıma asla iyi şeyler gelmiyor benim sanırım. Ama Deniz Baykal'ın muhalefet lideri olduğu zamandan bir hadise üzerine, "Yurtdışında hükümetin elini zayıflatıcı açıklamalar yapmaktan kaçınmak gerektiğini, bunun gençliğinde büyüklerinden görmüş olduğu bir şey olduğunu" anlattığını hatırlıyorum. Bu bir refleks oldu zamanla bende de sanırım. Türk vatandaşı olmayan birine  ters giden işlerden bahsedesim öyle kolay kolay gelmiyor gerçek ne kadar acı olursa olsun.

Adam uluslararası siyaseti bir dünya kupası edasıyla anlatıyor. Komünistlerle Ruslar ittifak halinde, Çin Sri Lanka'dan birkaç ada satın aldı, sol kanattan Japonya koptu geliyor, ilerde Avustralya boşa çıktı, İngiltereden sinsi ve derinlemesine bir paaas son anda Türkiyee. Şeklinde anlatıyor. Ben de gaza geldim. Hemen 2003 teki mart tezkeresinin reddini anlatmaya başladım. "Amerika'ya 30000 bin kayıp verdirdik sınırlarımızı açmayarak, akılları sıra bizim topraklarımızdan geçerek müslümanları katledeceklerdi. Kahramanca bir karardı." diye girdim söze. "Madem uçak gemileriniz, sonsuz sayıda üstleriniz var, gidin başka yerden saldırın abi. Bizi komşumuzla niye papaz ediyorsunuz dedik bir manada da." dedim sonra. Korkarım ben daha baya uzun bir süre bu emsali görülmemiş başarımızı  anlatacağım. Olsun gurur verici.

"Evet evet! Müslümanları korumalıyız. Onları kimsenin eline bırakamayız" dedi adam. Ulan içim burkuldu be. Kimlerin ellerine kimleri bıraktık en iyisi hiç derinleştirmeyelim bu konuları daha fazla. Neyse geldik çok şükür. Elhamdülillah salamat. [1]

Güvenlik çok sıkı. Bunu beğendik bir kere. Ev okula ve havaalanına yakın ama Kuala Lumpur a uzak. Bunun gibi birçok özellik vardı tabi baktığımız. Evi bize gösteren kişi ev sahibinin bir arkadaşıymış. O da şeker gibi bir abimizdi. Bir Malay klasiğiydi adam. Hemen kanımız kaynadı vallahi. Evi de beğendik. Tutuyoruz abi. Daha neyini bekleyelim ki.

Bir iki tane  vardı gözümüze takılan. Onları da ev sahibi halletsin diye rica ettik kırmadılar. Genel olarak kırmıyorlar Malaylar zaten. 1100 ringite anlaştık 1400 feet karelik [2] ev için. Güzel çok şükür. Bir yerleşelim, düzeni kuralım. Sonrası bayıraşağı inşallah.

Sonra okula kayıt olmak var sırada. Sonra oturum işini halletmek. Sonra bir araba alırız 3500 ringite. Sonra elimiz bollaşınca bir motosiklet. Bak bu da olursa bir de gopro cinsinden bir kamera alırım ormandan ormandan giderim.

Tabi evi tuttuk da, bir de buraya taşınması var. Size biraz da sağından solundan bahsedeyim evin. Bir kere salonla mutfak bitişik. Arada öyle kapı falan yok bizdeki gibi. Ama bir mutfak fanı var, böyle restoranlarda olur ya hani aspirasyon amaçlı. Öyle. İkincisi tabi birçok Malay evinde görebileceğiniz bir dekor : Demir parmaklıklar. Daha hoş gelsin diye kulağa, ızgaralar diyor evi kiralayan Malay abimiz. Sonra mutfaktan bir tuvalete kapı açılıyor nedense. Tuvalet bolluğu var evde zaten onu da belirteyim.

Yine Malezya'da sıkça karşılaşılacak bir şey burda da mevcut. Yerler daima fayans. "Soğuk olur, halı lazım olur." falan demeyin zira burada halı kullanılmıyor ekseriyetle. Ve fayanslar yanıyor. Onun dışında bir Malay olayı daha : Bu bilardo salonlarındaki tepe pervaneleri var ya hani, ismini hiç bilmiyorum. Onlardan her odada var. Salonda iki tane var hatta. Lambanın düğmesinin yanında beş ayarlı bir de pervane düğmesi oluyor hatta. Darlandın mı 5 e veriyorsun helikopter gibi dağıtıyor ortalığı.

Ev anlatmakla bitmez sonuçta ev bu. Ama şunu belirtelim. Boş bir eve çıkıyoruz. Buralarda ancak zenginlerin yaptığı birşey bu anladığım kadarıyla. O sebepten kritik bir dönemeçteyiz diyebilirim. Hızlıca eve dönüp dinlenmemiz ve sonra eşyalarımızı toparlamamız gerekecek. Sonra gidip Sarışınlığı Bebeklikle Kombine Edip Gönüllerde Taht Kuran Adam a bir yatak almamız gerekecek. Ve tabi kendimize. Yoksa fayansta yatarız ve bunu da hiç istemeyiz.

Zamanımız çok olmadığından Ahmad Hoca'nın bizi arabasıyla eve bırakma nezaketini gösterdiğini ve anlaşma şartlarından bahsettiğini aktarıp bu kısmı kapatmam lazım dostlar.

Part 2

Eve geldiğimizde bitmiş suretteydik. Bir gün öncesinin derin uykusuzluğu da vardı tabi. Uyandığımızda ortalık kararmıştı, Kuzeyli Kadın'a söz vermiş olduğum üzre Otelin yanında sonradan keşfetmiş olduğum güzel malay restoranına gittik yine. Yediğimiz Malay yemekleri giderek güzelleşiyor gerçekten. Bu defa Nasi Lemak dan Ayam Goreng [3] yedim.

Marketten bugünümüz ve yarınımız için alışverişler yaptık gidip sonra. Benim hiç aklıma gelmezdi, ama baya bir temizlik malzemesi aldık. Türlerine, markalarına, fiyatlarına hiç bakmadım. Gereken yardımı yaparım ama karar mekanizmasında yer almam. Herkes bildiği işi yapmalı değil mi? Fırçalar, viledalar bizim ordakilerin aynısı aşağı yukarı.

Metre aldık, o da aklıma gelmemişti. Evi ölçüp eşyalarımızı ona göre alacakmışız. Laf aramızda bu bizim kendi eşyalarımızla sıfırdan düzeceğimiz ilk evimiz olacak. Iğdır'da geçici bir ev kurmuştuk vakti zamaniyle, oturmak nasip olmadı pek. ~Bir senelik evliliğimiz sonunda bir çatıya kavuşuyor diyebilirim. Onun verdiği bir azim var, yoksa bu kadar iş korkutuyor olurdu belki de.

Eşyaları otelin lobisinden geçerek asansöre götürürken resepsiyondakilerin bakışlarından kaçınmaya çalıştım. Tuhaf göründüğünden değil, "Ah ne güzel, taşınıyor musunuz? Hımm oh ne hoş, falan" diye başlayacak bir sohbeti sürdürmeye takatim olmadığından.

Sarılığını Bozdurmaya Gelmeyen Tombik kişi bir türlü uyuyamadı gece boyunca. Yatağa dokunduğu anda ağlamaya başlıyor. Tam gecesini buldu. Eşyaları toplamak, taşınmak gibi birçok uzun işin içerisinde ömründe ilk defa bir geceyi uykusuz geçirdi. Bildiğim bütün türküleri söyledim. Dua ettim, bildiğim surelerden okudum. Kuzeyli Kadının bu şartlar altında nasıl bir halde olduğunu anlatmama gerek yoktur sanırım. Korkmaya başladım.

İnşallah herşey güzel olacak ama. Şu gözlerimi bir kapatayım hele.


Not : Bu yazıyı kaleme almaya başladığımda Deniz Baykal hasta değildi. Geçmiş olsun.
---

[0]  Ev sahibi yahut ona vekalet eden kişi rolündeki satıcı.
[1] Mısırlı bir arkadaştan öğrendiğim kadarıyla "Çok şükür vardık" anlamında arapça cümle.
[2] 130 m2
[3] Sütlü Pilav ve Kızarmış Çıtır Tavuk gibi bir yemek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

107 inci gun : Malezya

Malezyaya yolunuz düşerse günün birinde, karşınıza çıkan ilk kedinin üzerine yürüyün. O da sizin üzerinize yürüyecektir. Geri çekilirseniz ü...